.

20 Mart 2008 Perşembe

Gülerken de aklımda ağlarken de...


Gülerken de aklımda ağlarken de...

Sen iyi ol anne!
Hep aynı dertten ağlatmasın hayat bizi,
ßu kez gülelim ne olur...
Sana bi'şey olmasın...

13 Mart 2008 Perşembe

Bütün gölgelerde sen varsın. . .

ßütün gölgelerde sen varsın...
Yarınların habericisiydi adın...
Senli zamanların,mavi bir sabahın
uzağındayım artık...
Gözlerim kapanıyor gözlerim ağlıyor...
Gökyüzü(m)nden yıldızlar bir bir düşüyor!
Dilsiz bir çocuğun kederi siniyor yüreğime...
Anlatmak istediklerimi anlatamanın verdiği
çaresizliği yaşıyorum sessizliğinde!
Ağlayan sesini bile özlüyorum!
Oysa acı çekmene dayanamam...
S e n s i z y a ş a y a m a m
derken,
Sensiz bir hayatın baş rol oyuncusu oluyorum!
Durup durup varlığını hissettiğim zamanlara
geri dönüyorum!
Her şeyi hiç olmamış gibi baştan yaşıyorum!
Sana seni soruyorum,"sende kaldı" diyorsun...
Sana beni soruyorum hiç bir şey bilmiyorsun....
Yaralı akşamlarıma hep yerinde duran acıma inat
Gel güldür beni yeniden....
ZK
14 temmuz 07
22:59

12 Mart 2008 Çarşamba

İyi ki doğdun!

S e n b e n i m
hayır!
d i y e m e d i ğ i m'sin. .

Hayatımdan çıkaramadığım

tek kişisin. . .

Yaşlan(dın) benimle!

. .




Ne kadar da ufalmış bedenin
gözyaşıma sığdın sen!

Açlık mı yemiş ömrünü yavrum
al sütümü iç
kızım

Saçların beyazına mı
sakladın alevini
yoksa güneş sende mi batıyor
batıyor geceleri

€riyen bedenimi düşünme!

Göğü giydim üstüme!

Yüzünü asma kederine anam!
yiğitler bitmez bizde!

ßir ateş olup yaksa da gidişiniz
analar biter mi?
Ölüm toplasa da çiçekleri
çiçekte tohum biter mi?

. . .

Var olan her şey senindir!

Ne gülü koparabildi ne gülşeni terke edebildi...
Güle baktıkça güle bu güzelliği vereni
görüyor/ kendinden geçiyordu...
/İSTEĞİ TERK ET/
Nidasıyla irkilen derviş, gülün ömrünün kısalığını,
onun canlı yapraklarında görüyordu.
Başa bakıyor ama sonu görüyordu.
Zaten bu alem oluş ve bozuluş alemi değil miydi?
Baharın güzelliğine dalıp
sapsarı benizli mevsimin soğukluğunu unutmak
‘’insan’’ olana yaraşır mıydı?
Hoşça açılan saçılan bu dünya
Bize vefasızlığı bağıra bağıra
Hatırlatmaz mıydı?
Bozuluşu görmekle yükümlü değil miydi?
Derviş kendine, bedenine, acizliğine baktı.
Hırsla, çaresizce istediği bu güzelliğin ömrü ne kadar sürecekti?
Her açan gül solmayacak mıydı?
‘’Hasbiyallah’’ dedi derviş...
ALLAH bize yeter...
Bana can bağışlayan sensin, diye söze başladı:
Bu güle güzellik veren sensin...
Kalbime aşkı veren sensin...
Kalbimi bi noktada karar Eyleyen sensin. . .
Bağda, bahçede, yeşillikte bu mükemmel gülde gönüldür
Gönül de senin evindir.Oraya nazar eden sensin...
Sevdiğim de sensin, aşkımda şevkimde sensin...
/istediğim yalnız sensin/
Beni benden al...
Yüzümdeki nazar senindir!
Gönlüm senindir...
Dilim seni söyler...
Ben kendimi sana veriyorum...
Sen de kendini bana ver....
Aradığım sensin...
Vuslatını arzuladığım sensin...
/ihtiyacımın anahtarı sendedir/
Huzur u kalp ile sana geldim!
Beni bağışla!!
Gaflete daldırma. . .
Baktığım her yerde seni göreyim...
Sen beni gör/Gözüm ol/Görebileyim/
Kulağım ol/Duyabileyim/
Bana izin ver!
‘’Ölmeden önce ölebileyim.’’
/Gülün güzelliğinde gördüğüm senin güzelliğindir./
Ben ona bakıyor, seni görüyorum Allah’ım...
Sonra kendime bakıyor
Yine seni görüyorum...
Baktığım her yerde
Seni görüyorum...
Var olan her şey senindir/
Var olan her şey sendir/
Var olan her şey
Var olan
Var
Senindir
Sendir. . .

"Arzu Ayan"

11 Mart 2008 Salı

SEN!siz. .


Rüzgar

beni götürmek istiyor

uzaklara...

Gel diyor yanıma!

Duymak istemiyorum...

Uğultusu kulaklarımı deliyor!

Bir türlü susmuyor!

Gelmelisin diyor!

Peşimi bırakmıyor!

Yılmıyorum!

Geri dönmek istiyorum!

Nereye döneceğimi bilmeden...

Sensiz boşa nefes alıyorum..

Yaşadığımı sanarken...

ZK
26 Temmuz
2007 19:11

10 Mart 2008 Pazartesi

yok!



Sözleri ziyan etmenin bi anlamı yok...

Zamanı anlamanın da...

Değiştim dedim


galiba y a l a n söyledim...

Değiş!(e)medim...

Ben hala deli / yim. . .


ZK
02.13
10.03.2008

8 Mart 2008 Cumartesi

Öğrendi...(m)





Yıllar geçer acı değişmezmiş...

Zamanla eskimeyen sevgiler gerçekmiş...

Gitmek zamanı gelmiş...

Öğrendi(m)...

Öğrettin...

Seninle karanlıkta kaybolduğumu

bilmiyordum

ben hep önümüz aydınlık

sanıyordum...

Sandım... Sandırdın...

Kandır!

dın...

Beni...

Gülen gözlerimi

unutta git!

hadi...



ZK


Mart/2008

Katreye ne anlatır yangının felsefesi. .




Hasreti dillendirdiğin duvarlar
dinlemedi seni...

“Katreye ne anlatır yangının felsefesi.”

Dünyanın vaadi yok kalbine!

Huzur dilendiğin kentler
dinlendirmedi seni!

“Gözyaşı nerden bilsin
Leylâ’ya b/akan gözü terkettiğini.”

Tenin kıyıları inci mercan
sunmadı cânına...

İlticâ ettiği meydanlardan kovuldu ruhun. . .

Cebini ısıtanlar
yüreğinin üşümesine çare olamadı. . .

Sevdanın aynasında bir türlü bir araya
getiremedin yüzünü..
Kırıldı aynalar yahut aynalara kırıldın...

“Kendine batan gül dalında dikensin.."


"senaidemirci"

7 Mart 2008 Cuma

Rüya mıdır bilmem. .


Rüya mıdır bilmem hülya mıdır bilmem...

Senden başkasına meyil versem de

Sızlar her yanım sana geri dönerim...

Sürgün olup mekanında yoksun sen...

Kimin yoklugunda kayboldum ben...

6 Mart 2008 Perşembe

Sobe!



- Hiç mi? Değil aslında.
- Ben mi? Aramaktayım kaybolduğunda.
- Hal mi? Sormaktan utanırım.
- Gel mi? Bulan mekân sorgusunda.
- Renk mi? Araf ta saklandı...

Sayıklamalardan arta kalan bu kelimeler,
sorgusuz taşındı kalemin şehrine.
Kaleme yemin eden kitabın, dışında yaşayanlardan,
sual olundu kayıp ruhlar.
Kahır dolu sayfalar, men edildi
“ümitvar olunuz” emrinden sonra,
kahretmek haram oldu,
kendini ve kendinde birikenleri.
Ucuza satılan yüreklerin sızıntısı,
tarifi imkânsız dualarda yükselirken semaya,
yeryüzünde kıyama durdu sabrın çiçekleri.
Kokusu, nasırlaşmış yürekleri iyileştiren.
Sabahları uyanan güneşi utandırdı,
seyirci kaldığım zulmün haritası.
Varlığın sahibine yakın olmak isteyenler, kabul etti yakını.
HİÇ değildi aslında,
toprağa kavuşan sınır tanımaz kıyamın sapan taşları.
Gecelerde yaktığım düşüncemde,
yorgunluğu merdiven altı boşluğuna sakladım.
Uzaklığı konuşan ağızlar kapattım her defasında,
söz konusu yollar, mıknatıs şiddetinde yanımda var oldular.
Şikâyet olmadı azalarım,
yalnız; ayrılıktan dem vuran dakikalara
sitem dolu mektuplar yazdım gözyaşımla.
Belki bu nedenle her ağladığımda,
ruhum terk ediyor bedenimi...
Bir şehre saklanıyor, ya da küçük bir yüreğe. . .
Bazen dost mezarı mekânı, asıl yeri şebnem dolu gül dalı....
Ben aramaktayım kaybolduğunda.
Karanlık bahanesi, şebnemler nişanesi olacak ruhumu,
bulmaktan ziyade korkmaktayım.
"ßen sana g ü l ü m demem, gülün ömrü az olur" sözünde,
kaç kereler bulduğum kendimin
nakaratı eksik şarkılardan farksız olduğunu anladım.
Bir yanım noksanlık yaşında,
diğer yanlarım,doymuşluğun kasırgasında.
Böyle çelişkili dönemlerin anlatması,
yaşamak kadar tesirli, bilmem hiç başınıza geldi mi?
Gelmediyse beklemeyin!
Anlatırken yaşamaya engel çareler bulun.
Sual denizi gözlerden fırlatılan soru işaretleri,
ön yargılar da infaz olmadan çare bulun ölümüne cevaplara.
Halimi sormaktan utanan, gülü dikeninden ayıran,
ömrü azarlayan kelimeleri mırıldanın dudaklarınız da.
Sizler, ikrar ettiğini kalp ile tasdikten uzak yaşayanlar!
Beni almayın aranıza!!
Tercihimi, hiçliğin beni kaybeden halinde kullanmak istiyorum!
Oyunu felakete veren ustanın, felaketinden istiyorum.
Yanmak nasıl gerçekse mum alevinde bile,
gerçeğin varlığına ve birliğine atmak istiyorum emanetimi.
Ateşi, serin rüzgâra dönüştürene sığınırım, fakirleşen toprak olmaktan.
Zenginliğin infak muhafazasında,gönlümün sevgi hanesini kullanın...
Gönlümü bana bırakın!!
Biriktirdiğim cümlelerimi hecelemek gerekiyor, anlaşılan olmak için.
Gitmelerimi geri getirmeyen zamanın gölgesindeyim. . .
Hala ordayım, olmak istediğim zamanda....
Canımla tutunduğum yalvarışlarımda,
kusursuz âminler biriktirmiş acizliktir varlığım...
"GEL" demeyin bu yüzden.
Bulan, mekân sorgusuyla göçer kendinden.
Ayrı- calık tanımadan, -belki biraz memleket farkıyla-
aynı toprağa misafir olacak ellerimdir bu cümlelerin tanığı.
Aklımdan geçenlerin, gördüğüm hayatların,
sanık sayıldığım yüreklerin açık manasıdır.
Siyah kalemle, beyaz kağıdı tercih eden
ben-cil ruhumu bulan varsa,
lütfen yerini bildirsin...
Bu gece yine ihtiyacım var o'na. . .
Zekatını bağışlayacağım, Araf' ta. . .
Yanacağım ve yakılana şahid olacağım
bu gece...
Cehennem gibi yanacak aklımdan geçenler,
gördüğüm hayatlar yakılacak hece hece...
Sanığı olduğum yürekler, cennet gülleri içinde...
Renklerimi soldurup Araf' ta saklanan Ey ruhum!
Gülümse Sevgili' ye...
Sobe! Sobe! Sobe!


"fatmagül Akman"

5 Mart 2008 Çarşamba

Susuyor...(um)

Durup bağırmak istiyor
um ya da
tam tersi susmak...
Durup gitmek istiyor
um
ya da tam tersi kalmak...
Belki inanmak istiyor
um
belki kandırmak...
Ama en çok anlamak istiyor
um,
anlatmak...
Her şey susarken zaman konuşsa ne fayda...
Galibi s e n diyor şarkı inanmasam da...
Kimse yenmedi yenilmedi bu savaşta...
Biliyorum. . .
Bak şiir gibi yazmak istemiyorum...
Ama yazıyorum...
Yapmak istediğim ne çok şey var oysa
yapmıyorum... Hep erteliyorum...
Günleri sayıyodum önceden,şimdi saatleri bekliyorum...
En çok gece olsun istiyorum... Karanlık olsun odam...
Kimse bilmesin yalnız benim olsun iç dünyam...
Bugün duyduğum bi laf takıldı aklıma...
Önce can sonra canan derlermiş...
Nerde bu sözün inceliği ben göremiyorum...
Peki ya ben canımı nerde bıraktım bulamıyorum...
Geride bıraktığım İ S T A N B U L da mı
yoksa o şehrin içinde olmadığım için üzülen insanlarda mı?
Neyse öksüz sorularım bitmez benim...
Aslında başlamadan bitirmeliyim...
Bu arada günlük denen sayfa! Bu sözüm sana!
Ben öğrendim sende öğren...
Zaman yalan söylüyor bu oyunda!
O sözle birlikte öğrendiğim bi'şey daha var...
Üzülüyorum diyorum...
ÜZÜLME! boş şeyler için diyor...
Peki üzüldüğüm şeylerin boş şeyler olduğunu nerden biliyor?
Beni nasıl anlıyor sadece gözlerimi mi seviyor?
Yoksa o gözler benim diye mi gülmüyor?
Sevmiyorum kendi kendime yazmayı...
Kendi kendine konuştuğunda mı insan deli oluyor?
Günlük! S o r u y o r
um,
ama cevap verme (k) istemiyorum...
Yalnız
S u s u y o r
um...
İstediğim tek şey sessizliği dinlemek...
Geçmişi hatırlamak istemiyorum
O'da unut[a]madığımı bildiği halde
acı çekmemi istemiyor...
ßende daha fazla düşünmek...
Ama g e r ç e k bu...
Özlüyorum İstanbul'u...
ßütün geçmişim o biliyorum...
Çocukluğu
m,unutuluşum,suskunluğum hepsi o'nda kaldı...
Geri almak istemiyorum onları...
Ama... Biliyorsun..
Ama'yla başlayan cümleleri de sevmiyorum..!
Neyse git!
meliyim...
Daldığında gözlerimin içindeki gülüşe...
Gördüğün o
karanlık b e n i m!!

ZK
...

3 Mart 2008 Pazartesi

Bu hikayeyi hiç sevmedim...




"ßu hikayeyi hiç sevmedim..."

Küçük bir çocuğun
hayata yeniliş sözleriydi,

sana söylemek istediklerim...

Anlatmak için yaşayanlardan olmadım ben...

Aslında çoğu şeyi yaşadığım için anlattım...

ßir gülüşe uzaktım... Vazgeçişlerden kaçtım...

Küçüğüm,s
ana nasıl kendimi anlatayım...

Nasıl hayat bir yalan ama yaşamak zorundasın

gibi sözlere sığınayım...

Sürüldüm uzak ellere,..
Süründüm yerlerde...

Karlar,yağmurlar,mevsimler,

gelip gidenler arasında

bir ömür tükendi böyle...

ßir yıl ya da bin sene ne fark eder

gönül yanmış yavrucağım...

gönül uslandığını sanmış...

kaderin oynadığı oyunlarda

oynayanlar bile sıkılmış...

Acıya gülmek zor artık...

ßüyürsün... ßüyüdükçe üzülürsün..

Sakın hayattan intikam almaya çalışma

o seni üzdü zaten gereğinden fazla...

Küçüğüm...

Hayat kaybettiğin oyuncaklarının arasında

kaybolup gidecek bir gün...

Gün gelecek büyüdüm ben de diyeceksin...

Sende sevecek,sevileceksin...

Üzülme...!

Çekilen dertlerin yerine yeni sevinçler gelecek...

hep mutlu olacaksın demiyorum ama

mutluluğun sonsuz olmadığını anlayacaksın...

Sana sığınanlara sarıl küçüğüm

vefa yakışır sana. . .

Gözlerindeki neşede saklı kalsın

çocuksu gülüşlerin...

Büyü ama unutma

gittiğin zaman

hep dön bak ardında bıraktıklarına...

Uzun bir türküdür yaşamak...

Sen bu türküyü hep söyle...

Küçüğüm...

Sen söyledikçe bitmez bu hikaye...


ZK

8 NİSAN 2007


Çok yakın bi dostumun kuzeni'nin

bana söylediği bir söz üzerine yazılmış bir şiirdir...


(... Bu hikayeyi hiç sevmedim...)
dedi bana... :(
o an hissettiklerimi ne bu satırlar anlatabilir
ne de beni ondan başka bir yürek anlayabilir...